Havalar soğudu, sular yükseliyor. Denize bakarken kendimi üzerimde yüzen bir organizmaymışım gibi hissediyorum. Dalgalarla birlikte inip çıkan, bir dalgadan diğerine giderken ve sabit kalmaya çalışmadan.
Deniz Dalgaları Gibi...
Bir gün arkadaşlarımızla bir arabada oturuyoruz. Beş kişiyiz. İçlerinde yeni tanıştığım insanlar da var. Sohbet sırasında bir arkadaşım, şu an çok kötü hissettiğini ve az önceki iyi hisse tekrar ulaşmak istediğini söyledi, bu rahatsızlık veren duygusunda ısrar etti. İçselinde çektiği ıstırap o kadar belliydi ki, sözlerine de yansıyordu.
O an, ağzımdan şu kelimeler döküldü:
"Duygularını bir deniz dalgası gibi düşün. İnişler, çıkışlar, dalgalanmalar olacak. Bir dalga sürekli yükselemez ki! O da iner, sonra tekrar yükselir. Ve bunu yaparken biçim ve form değiştirir. Senin hislerin de aynı şekilde inişli çıkışlıdır."
Aslında söylemek istediğim ana fikir şuydu: Eğer duygularını baskılamaya çalışır, "iyi" ya da "kötü" anların içinden geçerken onların geçici olduğunu unutursan, bir yanılsamaya kapılırsın. Sanki hissettiğin şey hep böyle kalacakmış gibi gelir. Bu yanılsama, enerjini sıkıştırır ve seni yorup daha da bunaltır. Tıpkı bir deniz dalgası gibi, enerjinin içinde özgürce akmasına izin ver. Ama bunu yaparken duygularına kapılmak yerine, gözlemci bir yerden yaklaş. Dalganın gelip geçmesini izle; onun doğasına, hareketine ve dönüşümüne tanıklık et.
"İçsel Dalgalar: Duyguların Doğal Akışını Anlamak"
Aynı denizdeki dalgalar gibi, enerji dalgalarımız da inişler ve çıkışlarla bizde tezahür eder. Suyun gerçekliği doğanınkiyle, doğanın gerçekliği de bizimkiyle tamamen benzerlik gösterir. Ne demiştik? Doğada gördüğümüz ve fark ettiğimiz her şey, aslında kendi içsel işleyişimizin doğal bir yansımasıdır. Enerji dalgalarının inişler ve çıkışları, duygularımız ve düşüncelerimizle bir anlam kazanır. Bu iniş çıkışlara verdiğimiz isimler, onların niteliğini belirler.
Daha önce bunu hayvanlardan ve bitkilerden örneklendirmiştik; şimdi aynı durumu su dalgaları üzerinden ele alıyoruz. Gözle göremediğimiz, elimizle dokunamadığımız bir boyutta gerçekleşen şey aslında duygularımızdaki dalgalanmadır. Bazen üzerimizden geçen bir gemi dalgaları artırır, bazen havanın durumu onları şekillendirir. İçinde bulunduğumuz durum da bu hareket döngüsünden farksızdır.
"Kıyıya Vuran Duygular: Bir Yolculuk Seçimi"
Sakin mi sakin bir suyu düşün, ufukta bir gemi beliriyor. Uzakta olsa da dalgaların kıyıya ulaşacağını biliyorsun ve bir tedirginlik hissediyorsun. Bu durumda önünde birkaç seçenek var:
Her biri farklı bir yaklaşımı temsil ediyor. Bu seçeneklerden hangisini tercih edeceğin, tamamen senin karakterine ve durumla nasıl başa çıkmak istediğine bağlıdır. Bunların hiçbirinde yanlış bir şey yoktur.
Peki sen, kendi düşünce biçimin ve hareket mekanizmanı buradaki seçeneklerden hangisine yakın buldun? Ya da hangisiyle olaylara yaklaşmak isterdin? Bu kafa yapının ve olaylara yaklaşma biçiminin eğer değiştirmek istersen, değiştirilebileceğini biliyor muydun?
"Olanla Ol"
Teslimiyet, kabulleniş ve bunların yöntemlerini konuşurken benim en aklıma yatan bazen önlem almak fakat çoğu zaman olanla olmaktan yana oluyor. Doğru ya da yanlış yöntemin olmadığı bu yaşamda olaylar başımıza gelirken onları karşılama şeklimiz, kendi gerçekliğimizde hangi duygularla baş başa kaldığımızı anlatıyor. Korkunun yerine meraka bıraktığı, boşa çabanın yerine öngörülerek hareket edilen mantıklı adımlara bıraktığı bir düşünce biçimini kim istemez?
Neyse, çok da düşünmemek, kafayı yormamak sağlıklı olan. Ne de olsa her şeyin fazlası zarar.
Haydi görüşürüz. Suyu sev ve dalgaları kabul et. Namaste. :)