Doğa, insanın gözlerini kamaştıran ve akılları zorlayan bir düzenle işler. Her şeyin bir başlangıcı ve sonu varmış gibi görünse de aslında doğada sonlar yeni başlangıçlara gebedir. Bu döngünün en güzel örneklerinden biri, organik maddenin doğadaki yolculuğudur. Bu yolculuk, yalnızca doğanın işleyişine hayran kalmamıza değil, aynı zamanda insan olarak bu döngüdeki rolümüzü sorgulamamıza da vesile olur.
Bir ağacı düşünelim… İlkbaharda yeşeren, yaz boyunca meyve veren, sonbaharda yapraklarını döken bir çınarı. Onun dökülen yaprakları, yere düşen meyveleri ya da zamanla köklerinden ayrılan dalları, ilk bakışta işlevini yitirmiş, “çöp” haline gelmiş gibi görünebilir. Ama doğanın mantığı bizimkinden farklıdır. O hiçbir şeyi israf etmez. Toprağa düşen bir yaprak, yalnızca bir yaprak değildir. O, toprağı besleyecek, kökleri güçlendirecek, yeni yaşamların filizlenmesine katkı sağlayacak bir hikâyenin parçasıdır.
Bu süreç, sadece yapraklarla sınırlı değildir. Bir meyve yere düştüğünde, böcekler ve bakteriler devreye girer. Çürüyen meyve, içindeki vitaminleri, mineralleri ve enerjiyi toprağa devreder. Bu, toprağın zenginleşmesini sağlar. Zenginleşen toprakta filizlenen yeni bir bitki, bu enerjiyi bünyesinde toplar ve döngü devam eder.
Hayvanlar da bu büyük hikâyenin ana kahramanlarından biridir. Doğada hiçbir canlı ölümüyle sona ermez. Ölen bir hayvanın bedeni, mikroorganizmalar tarafından parçalanarak toprağa karışır. Bu süreçte, onun bir zamanlar aldığı besinler ve taşıdığı enerji, yeni yaşamların filizlenmesine hizmet eder. Yani yaşam, doğada bir bireyin değil, tüm sistemin meselesidir.
Ancak ne yazık ki, insanın doğaya müdahalesi bu kusursuz düzeni tehdit ediyor. Tarımda kullanılan kimyasallar, plastik atıklar ve diğer yapay malzemeler, toprağı ve suyu kirleterek organik madde döngüsünü kesintiye uğratıyor. Modern yaşamın hızında, çöplerimizi bir torbaya koyup attığımızda, doğanın o muhteşem işleyişini yok sayıyoruz. Bir poşet dolusu atığın aslında bir fırsat olduğunu unutuyoruz.
Doğada kurulmuş düzen içerisinde birçok döngü ve denge var bunlara yaptığımız her müdahale düzeni bozuyor. Doğadaki düzen yeniden kurulması için bazı dengesizlikler ortaya çıkıyor. İklim değişikliği, yağışların azalması yada aşırı artması, tusunamiler, fırtınalar, aşırı sıcaklardan çıkan yangınlar. Bunlar hep doğanın kendi düzenini korumak için ortaya koyduğu tavırlardır aslında.
Doğaya saygılı olmalı ve dengeleri korumak için elimizden geleni yapmalıyız. İnsanlık olarak yapabileceklerimiz ve birey olarak yapabileceklerimiz var.
Bireysel olarak ne yapabiliriz? Öncelikle, organik atıklarımızı çöpe atmak yerine kompost yapmayı öğrenebiliriz. Kendi mutfağımızda çıkan sebze ve meyve atıklarını geri dönüştürerek, doğanın döngüsüne katkı sağlayabiliriz. Geri dönüşüm, yalnızca bir alışkanlık değil, bir sorumluluk olmalı. Çünkü toprağa düşen her yaprak, her meyve, her organik madde, aslında bir hikâyenin başkahramanı.
Doğa bize her an bir şeyler fısıldıyor. Sessizce ama kararlılıkla, “Benimle iş birliği yap, benimle uyum içinde yaşa” diyor. Biz bu çağrıya kulak verirsek, sadece doğayı değil, kendimizi de kurtarabiliriz. Çünkü bu döngü, sadece doğanın değil, bizim de hikâyemiz. Ve bu hikâye, doğru adımlar atarsak, sonsuza dek sürebilir.
Kendi payımıza düşeni yapmaya hazır mıyız?