Asgari ücret, çalışan bir kişinin ve ailesinin temel ihtiyaçlarını karşılayarak insanca yaşamasını sağlayan, işveren tarafından tercih edilen zorunlu en düşük gelir düzeyidir. Sadece emeğinin bedeli değil, aynı zamanda bireylerin varlığını sürdürebilmesi için gerekli olan bir gelirin olması. Bu ücret, işçi ve işveren temsilcileri ile devlet yetkililerinden oluşan 15 kişilik Asgari Ücret Tespit Komisyonu tarafından belirlenecek. Komisyon bu yıl da 4 işçi temsilcisi oturuyordu: Aşçı Selma Sayın, Kuaför Nihan Koçak, Taşeron İşçi Durmuş Öztürk ve Basın Mensubu Sezer Özseven.
Türkiye gibi yüksek enflasyon oranlarının yaşam boyu, asgari ücret artışları ve enflasyon arasındaki kısır döngüye dikkat çekiyor. Bu nedenle, ücret belirlenirken ülkenin vergi yapısı, enflasyon oranı ve piyasa koşullarının dikkatle değerlendirilmesi gerekiyor.
Asgari ücret artışı tüketimi harcamalarını artırarak büyümeyi destekleyebilir. Ancak bu durum, işverenlerin maliyetlerini artırarak ödeme güçlüğünü yaşayan küçük işletmelerde küçülme ve daralmaya gidebilir. Sonuç olarak piyasa dinamikleri bozulabilir, enflasyon ve cari açık artışları yaşanabilir.
TÜİK sistemlerine göre, Türkiye'de çalışan 16 milyon kişi 7 milyonu asgari ücretle, 13 milyonu ise asgari ücret ile onun iki katı arasında maaş alıyor. Bu tablo, asgari ücretin toplumun büyük bir kısmının değişimini ortaya koyuyor.
IMF ve TÜSİAD, asgari ücret artışının en fazla %25 düzeyinde bölünmeyi savunurken, işçi sendikalarının bu oranının yetersiz olduğunu ve %50'lik bir artışın bile ihtiyaçları karşılamayacağını belirtiyor. Geçim mücadelesi veren ailenin gözü kulağından çıkacak rakamlara odaklanmış durumda.
Bu toplantının tek bir oturumda sonuçlanması beklenmiyor. Kıran kırana geçiş müzakerelerinde, 2025 yılı enflasyon hedeflerinden sapma adına baskıcı bir tutum sergileneceği öngörülüyor. Peki, asgari ücret artışı hem çalışanların hem de ekonominin varlığını sürdürebilecek mi? Bekleyin.