Farkındalığın Gücü: İçsel Uyanıştan Çevresel Duyarlılığa
"İçsel Uyanış ve Çevresel Farkındalık"
Kendi farkındalığımız bize bir göz kapağı kadar yakınımızda, tamam. Farkındalık ise bakmak ve ardından görmekle ilgili. Bireysel farkındalığın hemen yanında değinmek istediğim bir konu da çevre farkındalığı. Sanırım bu, sadece bakmak ve görmenin yeterli olmadığı, aynı zamanda duymaya ve duyarlı olmaya ihtiyaç duyduğumuz bir alan.
Kişisel farkındalığınız ve uyanıklığınız üzerinde bu kadar çaba harcarken hâlâ eksik bir şeyler olduğunu hissediyor musunuz? Hâlâ yeterli gelmediğini, hatta anlamsız geldiğini? Belki de kendinizi tanımak vekeşfetmenin yanında bir misyonunuz daha vardır. Belki bu yüzden yetersiz ya da anlamsız geliyordur; parçası eksik bir yapboz gibi.
Farkındalık Hissi
Çocukken çevre konuları ile ilgili yapılan çalışmalara çok ilgi duyardım, başarı hikayelerine veya gönüllü çalışmalara. Doğada olduğumda nadilerimde yoğun bir enerji dalgası akar ve eğer insandan bir kalıntı, çöp veya benzeri bir şey görürsem bu akıntı kesintiye uğrardı. Bu da sistemimi fikir üretmek için çalıştırırdı. Bilgi eksikliğimden dolayı belki buna fikir denilemezdi fakat, dünyanın tertemiz olduğu, bütün insanların üzerlerine düşen görevi yerine getirdiği ve mutluluk, neşe dolu bir havayı soluduğumuz hayaller silsilesi canlanırdı gözümde. Yalnız olmadığıma eminim. Bir anlık bile olsa, insan böyle şeyleri mutlaka hisseder. Hissetmemişse de hissedecektir. Buna duymak, duyarlı olmak diyoruz.
Yaşamın Özü: "Korumacılık ve Sevgi"
Bedeninin ve kendinin farkında olan kişi, çevresinin ve doğanın anlatmaya çalıştığı şeyi, yani onu huzursuz eden şeyi duyan ve hisseden kişidir. Bu bizi, bizi rahatsız eden şeylerin en kökenine, asıl kaynağına götürebilir ve duyar enerjimizi doğru alanlara yönlendirebiliriz. Şu an yaşamdaki sorunların temeli açgözlülük ve nefrettir derler, fakat yaşam bünyesinde korumacılık ve sevgi de barındırır. Korumacılığımızı pekiştirmek, doğa için yapabileceğimiz en doğru hamledir. Ve nelerin gerçekten önemli olduğunu görmek ve bununla ilgili günlük yaşamımızdaki küçük alışkanlıkları değiştirmek, belki de birçoğumuzun zaten yaptığı şeylerin yanında, artık nefes kadar değerlidir. Attığımız her çöp, ömrümüzden bir nefes eksiltiyor olabilir.
O yüzden...
Ben ne olur ne olmaz, zaten biliyorsak da tekrar amaçlı, bu günlük yaşamdaki küçük şeyleri buraya
not düşeceğim:
Plastik kullanımını minimuma indirme (bez çantalar, yeniden kullanılabilir su şişeleri, metal pipetler)
(Su ve enerji tasarrufu (kapalı ampuller, kapalı musluklar)
Geri dönüşüm (kompost atıklar, yağlar, ve diğer atıkların ayrıştırılması)
Çok basit olduğunu söylemiştim.
Bunları yapmadan önce en önemli unsur, dikkatimizi başka yönlere çeken ve buna yönelik
sistematikleşmiş tüm dış etkenleri görmezden gelerek doğru bilinçte kalmamız ve hatırlamamızdır. Hatırlamak için vereceğim yapılacaklar listesi, aslında hepimizin doğal ihtiyacı olan, hem ruha hem de yaşantımıza iyi gelen birkaç güzel alışkanlıktan ibaret;
Meditasyon
Meditasyon yaparak zihnimizin doğasını hatırlar ve kendimize kulak veririz. Nasıl bir arkadaşınızla konuşurken onu dinler ve pür dikkat, hatta en az onun kadar ilgili olursunuz değil mi? meditasyon da kendinizi bu samimiyetle dinlemenizi ve değerlerinizi hatırlamanızı sağlar. Kendinize arkadaş olmanın ve yanınızda somut olarak birisi olmasa bile yalnız olmadığınızı kendinize hatırlatmanın sakin bir yoludur. Zihne egzersiz, değerlere ışık!
Doğa yürüyüşleri
Doğada yapılan ufak yürüyüşlerin değerli yanı, misyonumuzu bize hatırlatmasının yanında zihinlerimizin ufkunu açmasıdır. Şu an evlerde tıkılıp kalmış milyonlarca şehirli insan, işten evine geldikten sonra kendine alan yaratmayıp televizyon karşısında dört duvar arasında perdelerini izliyorsa, zihni de perdeleşmez mi? Ne görüyorsak, kendimizi neye maruz bırakıyorsak, zihnimiz de ona benzemez mi? Üzüm üzüme baka baka kararıyorsa, duvara bakan gözler zihni köşeleştirmez mi?
Oysa zihin sonsuzdur, zihnin bir sınırı yoktur. Aynı doğa gibi. Doğanın belirsizliğinin ve sonsuz ihtimallerin içinde vakit geçirirken aldığınız nefesi hissetmek ve yeşil rengin verdiği evde olma hissini yaşayarak köklenmek, mutlaka yapılacaklar listesinin en ayrıcalıklı maddelerinden biri. Ayrıca gökyüzüne bakmanın verdiği sonsuzluk ve genişlik hissi, yaşamanın aslında ne kadar büyük olduğunu ve yaşatmanın da varoluşumuzun bir parçası olduğunu hatırlatır. Bu, bizi harekete geçirmeye yetmez mi?
Yoga
Yoga ile ilgili ayrı bir yazı yazacağım, çünkü buna değer! :)
Farkındalık ve Değişimin Gücü: İçsel ve Dışsal Dönüşüm
Doğada uzun süre vakit geçirdiğimiz bir dönemde, bizimle birlikte kamp yapan arkadaşlarımızın bir
yaşındaki çocukları da bize eşlik ediyordu. O gülüşü, başka hiçbir bebeğin gözlerinde görmedim.
O gözlerdeki ışıltı, yaşamın kendisinde var; bakmakta ve görmekte saklı. Bireysel farkındalık,
dünyayı değiştirir diyoruz, çünkü bakışı değiştirir; sana bakanın gördüğü şeyi, hatta baktığın şeyi bile
dönüştürür. Bir kelebeğin kanat çırpışı dünyanın öbür ucunda olaylara sebep olabiliyorsa, bakıştaki
parlaklık ve ışık nelere sebep olabilir, bir düşünün.
Kendini değiştiren, dünyasını değiştirir. Dünya ise, dünyasını değiştirenler çoğaldıkça dönüşür. Ve
bunu somut bir yerden yapmak elzemdir. İçini gürleştir, bahçeni gürleştir; yaşamın, özün gürleşsin.
Özgürleşelim.
Haftaya görüşmek üzere.
Yeşil kalın, namaste